InfoGero

Gerontolojik Araştırmaların Değeri

27.03.2019 Prof. Dr. İsmail Tufan






Gerontolojide araştırılan problemlerin türü birbirinden farklı olabilir. “Neden yaşlanıyoruz?” sorusuna kısaca bakalım. Bu sorunun tanımladığı problemin gayet açık ve net olduğu, anlaşılmayacak bir yanı olmadığı intibaı oluşabilir. Ancak “yaşlanıyoruz” kavramı gerçekten anlaşılıyor mu? Öte yandan “nasıl” kavramından ne anlayalım? Diğer taraftan “nasıl yaşlandım?” sorusu ile “nasıl yaşlanıyoruz?” sorusu da aynı şeyi kastetmemektedir. En azından birincisi sona ermiş olan bir süreci, ikincisi devam eden bir süreci anımsatıyor. Aslında gerontolojik perspektiften birinci soru (nasıl yaşlandım?) yanlıştır. Çünkü Gerontologlar yaşlanmayı “ömür boyu” devam eden bir süreç olarak tanımlar. Dolayısıyla “nasıl yaşlandım?” diyebilmek için, ölmüş olmak gerekiyor ve şimdiye kadar ölülerin soru sorduğuna hiç kimse şahitlik etmemiştir. Dolayısıyla sorulan sorunun tarzı ve şekli de önemsiz bir mesele değildir.

Nasıl yaşlanıyoruz? Bu soru ile yaşlanma süreci odak noktaya geçmiş oluyor. Yaşlanma sürecinin doğum ile ölüm arasındaki döneme rastladığını da söyledik. Peki, bu tüm hayatımızı kapsayan yaşlanma “nasıl” gerçekleşiyor?

Yaşlanmanın bedensel, zihinsel, sosyal, kültürel veya tarihsel boyutları olduğunu anımsarsak, “nasıl yaşlanıyoruz?” sorusunun hiç de açık ve net bir soru olmadığını anlıyoruz. Bu soruyu detaylandırmak gerekiyor. Örneğin “Bedenimiz nasıl yaşlanıyor?” veya “Psikolojik yaşlanmamız nasıl oluyor?” veya “Sosyal açıdan nasıl yaşlanıyoruz?” veya “Yaşlanma sürecine kültürün etkileri nelerdir?” gibi sorularla, konunun ilk bakışta algılandığından daha kapsamlı olduğunu görüyor veya gösterebiliyoruz.

Gerontolojik problemlerin varyasyonlarından bahsettik, varyasyon yerine “farklı” dedik, ama bu aynı anlama geliyor. Bu farklılık istenmeyen bir durumla veya merak ettiren bir durumla bağlantılı olabilir. Örneğin yaşlılar arasında bakıma muhtaç olanların bolluğu, istenmeyen bir durumdur. Çünkü bireysel ve toplumsal kaynakların israfı demektir. Bu yaşların bakımına aile üyeleri, hekimler, bakım personeli gibi birçok aktör zaman ve para ayırmak mecburiyetinde kalmaktadır. Bu israfın nasıl önlenebileceği sorusuna cevap ararsak, o zaman arzu edilmeyen bir durumla ilişkili bir problemi algılamış oluruz. Diğer taraftan başka gözlemler de yapmış olabiliriz. Örneğin yaşlılar arasında yaşıtlarına göre bazılarının sağlıklı, zinde ve aktif olduklarını gözlemlemiş olabiliriz. Bu da bizim araştırmacı olarak merakımızı uyandırabilir. Bu durumda bizi araştırmaya yönelten sebep, istenmeyen bir durum değildir. Aksine bizi meraka sürükleyen pozitif bir durumdur. Dolayısıyla gerontolojik araştırmaların sebepleri, problemlerin varyasyonuna göre değişir.

Gerontolojik araştırmaları sadece problemi tarif etmek ve sebeplerini açığa çıkarmak için yapmıyoruz. Buna aynı zamanda “öneri” kavramını da ekliyoruz. “Nasıl yaşlanıyoruz?” sorusundan hareket ederek keşfettiğimiz problemleri izah ettikten sonra, bunların nasıl çözülebileceği sorusuna da yanıt vermeye çalışıyoruz. Böylece yaşlanan insanlara, yakın sosyal çevresine, sağlık hizmeti sektörüne, bakım hizmeti sektörüne, arzu edilmeyen ve kaynak israfına yol açan sorunlarla nasıl daha iyi başa çıkılabileceği konusundan ampirik bulgulara dayanan öneriler sunuyoruz.

Bir de her zaman açıkça belirtilmeyen, ama gerontolojik araştırmalarda her zaman mevcut olan bir hedef şudur: Araştırmacı, elde ettiği bulguları teori veya model kapsamında izah etmeye ve açıklayamaya çalışırken, amacı yaşlanma sürecini, örneğin mikro ve makro düzlemdeki çeşitli strüktürlerin fonksiyonlarına bağlı olarak psişik ve sosyal davranışlarla daha anlaşılır hale getirmektir. Bu da sistematik verilere dayanması gereken gerontolojik araştırmaların karar verici aktörler açısından değerini ortaya koymaktadır. Karar verici aktörler, yaşlanma ve yaşlılıkla ilişkili alacakları kararlarda, gerontolojik araştırmalardan elde edilen bulguların bir kuram veya model kapsamından izahlarından ve açıklamalarından hareket ederek, daha tutarlı ve gerekçeli kararlar alma fırsatını elde etmektedirler.

Bu yılı hükümet “Yaşlı Yılı” ilan etti. Bu yılda yaşlanma ve yaşlılık üzerine toplantılar, konuşmalar ve açıklamalar beklemekteyiz. Benim beklentim ise daha ziyade konuşmalar dışında fazla bir şeyin değişmeyeceği yöndedir. Tecrübelerim bana karamsar olmayı zorunlu kılıyor. Ama memnuniyetle yanıldığımı görmek isterim. “Yaşlı Yılı” içerisinde şu soruların ele alınmasını önererek, bugünkü yazımı noktalamak istiyorum:
1) Yaşlanma ve yaşlılık ile ilişkili sorunların ve olanakların belirlenmesi.
2) Yaşlanma ve yaşlılık ile ilişkili sorunların ve olanakların değerlendirilmesi.
3) Yaşlanma ve yaşlılık ile ilişkili sorunlara çözüm ve olanakları değerlendirme aksiyon planlarının geliştirilmesi.
4) Yaşlanma ve yaşlılık ile ilişkili sorunlara çözüm ve olanakları değerlendirme aksiyon planlarının yürütülmesiyle ilişkili değerlendirmeler.

Dolayısıyla Yaşlanma ve yaşlılık ile ilişkili sorun ve olanaklar, toplumun perspektifinden algılandığında, stratejik planlara ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Türkiye’de böyle bir aksiyon planı 2007’de hazırlandı. Bunu hazırlayan bilim insanları arasında Gerontolog olmaması ne kadar akıllı bir insani ve bilimsel bir davranıştı sorusunun değerlendirmesini okuyucuya bırakıyorum. Bu sefer yine aynısı olabilir ve bol nutuk ve az iş ile “Yaşlı Yılı’nı” atlatabiliriz. Zaten eski köye yeni âdet getirmeye gerek de yok. Öyle değil mi?